Özellikle son yıllarda sıkça vurgulanan “Her şeye olumlu tarafından bakmalıyız”, “Hep mutluluk peşinde koşmalıyız”, “Mutsuz hissetmekten kaçınmalıyız” “Stresten uzak durmalıyız” “Öfkelenmekten kaçınmalıyız” gibi söylemlerin insanların diğer duygularına yabancılaşmasına neden olduğunu söylemek mümkündür. Bazı insanlar için mutluluk akademik olarak başarılı olmaya, bazısı için işinde başarılı olmaya, kimi için de özel hayatının iyi gitmesine bağlıdır. Bu nedenle bu hedefleri konusunda beklentileri çok yüksektir ve bu başarılara çok büyük anlam ve değer atfederler. Ancak bu koşullar gerçekleşse bile yine de mutlu hissetmeyebilirler. Yüksek beklentilerini karşılayamadıkları için de mutsuz olabilirler. Hayatta hepimiz duygusal ihtiyaçlarımızı karşıladığımız ölçüde psikolojik olarak sağlıklı ve mutlu oluruz. Mutlu hissetmek psikolojik ve fiziksel sağlığımızı olumlu yönde etkiler ancak her zaman mutlu hissetmek sandığımız kadar yararlı değil hatta zararlı bile olabilir. Mutluluk, sevinmek, gülmek ne kadar insani ve doğalsa; üzülmek, ağlamak, kaygılanmak ya da utanmak, öfkelenmek de o kadar doğal, hatta bazen de gereklidir. Asıl önemli olan duyguların hangi durumda, nerede, ne zaman ve ne kadar süre mutlu hissedildiğidir.
Duygusal ihtiyaçlarımızı duygularımız sayesinde fark eder ve karşılarız. Bu nedenle sürekli mutlu hissederek her ihtiyacımızın farkına varamayız. Bazen hakkımızı aramamız için öfkelenmek, kendimizi korumak için kaygılanmak, ihtiyacımızı fark etmek için üzülmek ya da istediğimizi elde etmek için kıskanmak gerekir. Bu duyguları hissetmeyi kötü ya da kaçınılması gereken şeyler gibi görmek ihtiyacımızı anlamamızı da engeller. Duygular bazı koşullara verdiğimiz tepkilerdir. Örneğin yetiştirilmesi gereken bir iş varken hiç kaygı duymamak o durumda uyumsuzdur. Benzer şekilde haksızlığa uğrayınca hiç öfke hissetmemek de uygun değildir. Ancak bu duyguları hissedince ihtiyacı karşılamak için gerekli kaynakları araştırmak ve alternatif yolları görebilmek için harekete geçilebilir.
Bazı insanlar üzüldüğünde dağılmaktan, bir daha toparlanamamaktan veya depresyona girmekten korktukları için üzüntülerini yaşamaya izin vermezler. Üzüntüyü geçiştirmek ve hissetmemek için türlü yollara başvurur ve zamanla üzüntü duygularına duyarsızlaşırlar. Oysa üzülmeden sevinmek, sevinmeden üzülmek mümkün olmaz. Her duygu gibi üzüntü de yaşandıkça geçer. Bastırılan ya da geçiştirilen her duygu daha şiddetli ya da uygunsuz şekillerde çıkmaya meyillidir. Öfkelendiğimiz bir şeyi ifade etmeyip geçiştirdiğimizde daha sonra öfkemiz daha şiddetli ve uygunsuz bir şekilde ortaya çıkar. Duygularımızı kontrol edemeyiz ancak o duyguyu hissederken nasıl davranacağımızı kontrol edebiliriz. Öfkeliyken bağırmayı veya suçlamayı da seçebiliriz, o an durmayı ya da daha uygun bir dille ifade etmeyi de. Yani nasıl davranacağımızı seçmek bizim kontrolümüzdedir.
Özetle, duygular ihtiyacımızı anlamamız için birer rehberdir. Her duygunun bize anlatmaya çalıştığı bir şey vardır. Yeter ki duygularımızın ne dediğini duymak için durup bir kendimizi dinleyelim, duygularımızı olduğu gibi kabul ederek hissetmeye izin verelim.
Comments